Dobruca’daki geleneksel evlerde tereyağ dövme aleti, su kabı, ahşaptan yapılmış büyük kaşıklar, kilimler, bezler, evde yapılmış kumaşlar ve günümüzün teknolojisi nedeniyle unutulmuş olan birçok eşya vardı. Bugün bu objelerin bir kısmını dedelerimizin köydeki evlerinde görüyoruz, bazılarını sadece anlatılanlardan biliyoruz. Köstence Etnografya Müzesinde, hayatın daha basit ve geleneklerin güçlü oldukları eski zamanlarda nasıl yaşandığını ve nasıl yemek yapıldığını görebiliyoruz.
Geneleksel Dobruca Evi
Geleneksel Dobruca evinin üç ayrı bölümü vardı: „temiz oda”, sobalı mutfak ve ailenin günlük hayatını sürdürdüğü gündelik oda.
1900 yılına kadar Dobruca’daki evler küçük, mutfak ve oturma odası olarak sadece iki odadan oluşuyordu. Dobruca’nın Güneyindeki evler uzun süre araştıran Köstence Etnografya Müzesi görevlisi Cerasela Dobrinescu zaman içerisinde üç odalı Dobruca geleneksel evlerinin üç odalı evlere döüştüklerini anlatıyor.
Ayrıca bütün evlerde dış cepheyi kısmen veya tamamen kapatan bir veranda vardı. Tuna nehrinin sağ kıyısında bulunan köylerde Romen örf ve adetleri saf bir şekilde muhafaza edildi, Dobruca geleneksel halk kıyafetini de bu köylerde görebiliriz. Dobruca birçok etnik grubun birarada yaşadığı bir bölge, uzum zaman Osmanlı hakimiyeti altında olmasına rağmen örf ve adetlerin halen devam ettiği köyler var. Sözkonusu köyler Ostrov, Oltina, Satu Nou, Negureni, Băneasa, Saraiu, Seimeni, Topalu ve Tuna kenarındaki diğer yerleşim yerleridir.
Mutfak
Müzeci Cerasela Dobrinescu’ya göre mutfak ortada bulunan, yemek pişirmek için de kullanılan odaydı. Mutfakta hem erzak hem de köylülerin tarlaya çıkarken yanlarına yiyecek götürmek için kullandıkları kaplar bulunuyordu. Yemekleri pişirmek için kullanılan soba ve ekmek hazırlamak için kullanılan birçok eşya vardı. Dobruca’daki evlerin çoğunda halen yerli usüle göre yapılmış ekmek fırınları var.
Mutfakta üç ayaklı, temiz odadaki masadan küçük bir köy masası da vardı. Ostrov’da Osmanlı stilinde olan bu masaya „sini” deniliyordu. Masanın etrafına toplanmanın belirli bir düzeni vardı. Her zaman üç ayaklı sandalyeler üzerinde oturulurdu. Masaya ilk olarak aile reisi oturuyordu, sonra çocuklar, kızlar ve evin hanımı en son yiyorlardı.
Yaşam odası
Müzeci Cerasela Dobrinescu’dan öğrendiğimiz kadarıyla ”temiz oda” veya diğer adıyla iyi, güzel odanın üç önemli eşyası vardı: yatak ve çeyiz sandığı ile üzerinde dini ikonlar bulunan Doğu duvarı. Bayramlık giysiler bu odada tutuluyordu, kızların çeyizi dahil, ailenin en değerli eşyaları bu odada tutuluyordu.
Temiz odada bulunan özel masada çeşitli vesilelerle törenler yapılıyordu. Masanın üzerine serilen el yapımı örtünün üzerinde, dönemin tek aydınlatma objesi olan gaz lambası vardı.
Temiz odadaki yatak
Dobruca’nın Güneyinde yataklar ilk önce sıkıştırılmış topraktan yapılıyordu, ahşap yataklar daha sonra geldiler. Yüksek olmayan yatağın üzerine önce bir hasır serilirdi. Hasırın üzerine belirli bir sıraya göre döşek, çarşaf ve yatak örtüsü serilirdi. Kuru otlar veya taranmış yünden yapılmış döşeğin Romence adı Türkçe kelimeden alınmıştır: ”duşec”. O dönemde Müslümanların kullandıkları birçok kelime Romence’ye girdi. Çarşafın görülen tarafında işlemeler vardı, üzerine de örtü serilirdi.
Yatağın yanındaki duvarda her zaman bir halı olurdu. Bazı köylerde aynı duvara düğünde hediye gelen işlemeli bezler de serilirdi. Geleneksel Dobruca duvar halısı he zaman yatağın olduğu duvarda, yatağın hizasındaydı.
Yastıklar sosyal konumu gösterir ve düğünden önce oynanırdı
Yatağın üzerine ve bazen duvara çeşitli ince kumaşlar serilirdi, eskidikçe yerlere serilirdi. Yatak boyunca birçok yastık konulurdu. Yünden yapılmış bu yastıklara Dobruca’da”căpătâie” (başlık) deniliyordu. Yasıtklar ilk başta kuru otla ve daha sonra yün ile doldurulurdu; temiz odada bulunan eşyaların ve yastıkların çok olması szökonusu ailenin sosyal konumunu ve ekonomik durumunu gösteriyordu. Birçok yastık, kızların çeyizi için hazırlanırdı.
Yastıkların „oynandıkları” belirli bir gün vardı. Halay çekilirdi ve o hafta evlenecek olan kızın çeyizi sergilenirdi. Yastıklar kızın el işlerinde ne kadar becerikli olduğunu da gösteriyordu. Kızlar genç yaşta el işlerini öğreniyorlardı.
Çeyiz sandığı
Yatağın başında her zaman annenin gelin olarak geldiğinde getirdiği çeyiz sandığı veya evlenecek olan kızın çeyiz sandığı olurdu. Dobrucalıların evlerinde çeyiz sandığı olmazsa olmaz bir mobilya parçasıydı. Ailenin değerli eşyaları, bayramlık giyisiler ve evlenecek kızların çeyizi sandıkta tutulurdu.
1989 yılından sonra modern olmak ve Batı devletlerinin medeniyetine ayak uydurmak için birçok insan geleneksel halk kıyafetinden vazgeçtiler, eski eşyaları atıılar veya sattılar ve şimdi pişmanlık duyuyorlar. Ninelerimizin hazırladıkları o leziz fırın ekmeği de köylerde pek kalmadı. Evde yapılmış, kokusu tüm evi saran ve üzerine tereyağı sürerek sıcak sıcak yemek istediğimiz fırın ekmeğini yapmak yerine zamanımızda köylüler ekmeği hazır dilimlenmiş olarak bakkaldan satın almayı tercih ediyorlar.
0 Yorum